İnsan insan için yaratmalı kendinin tanrısı olduğu bir tapınak için değil. Bugünlerde çoğu mimarlık atölyesinde dersinde ve işinde bunu görüyorum. Maketlere üsten bakmay, küçük ölçekli çizimler yapmaya çok alışmışız. Bir de bunalar “insan ölçeği” adı altında pazarlanmıyor mu ? İnsan ölçeği dediğimiz şey ne ?
İnsanı nereye koysanız orası ölçek oluyor…
Ölçek kavramını yanlış anlıyoruz. Teknik çizimlerde şemamızı kolay anlatmak için bir matematik işlemi iken mimarlık eğtiminin ve disiplininin en önemli konusu haline getiriyoruz.
Bu ölçek denen şey nerden çıktı. Önden planlama ve kontrol amaçlı olduğu kesin! Dünyada ulaşım bu kadar kolay değilken, uzaktan bir şeleri kontrol etmek zorken inşa süreci yereldi. Her şey yerinde 1:1 olçek çalışılıyordu. Gerektiği zaman ve gerektiği şekilde direk arazide karar veriliyordu. Zaman ilerledikçe hakimiyet kurma arzusu artıkça (dini yapılar ya da devlet yapıları bu arzuyu göstermek ve yaymak için öne çıkıyor) hemen karşımıza bir standartize etme çabası çıkıor. Vitrivusun tapınaklarda kolon yarı çapı ile binayı oranlaması bunun en güzel örneklerinden. Örneğin,Dor düzeninde sütun yüksekliği çapının 6–7 katı; İon düzeninde 8–9 katı; Korinth düzeninde daha da ince, 9–10 katı. Fakat burda kalmıor ve şehirde yaşayan insanların sınıflarına göre ölçekli evlerde yaşamaları gerektiğini savunuyor. Sınıfsal bir düzenlemeye kadar gidiyor bu işin ucu anlayacağınız üzere. İmparatorluğun kutsanması üzerine bir algıdan bahsetmek mükün. Roma parçalara ayrılıyor. Küçük krallıklar ve Kilise ! Kiliseler kendi sembolik dini sayılarına göre inşa ediliyor. 12 havaris için 12 kolon gibi. Üzerinden zaman geçiyor ve yerinde denemelerle zaman ilerliyor. Büyük yapılar yine var ama kendi içinden çıkan oran orantıya göre (yarıçap, üçgen ve çokken orantıları) ile inşa ediliyor. Kara veba yaşanıyor, güç dengeleri değişiyor yeni sınıf ortaya çıkıyor... Değişen dengelerde kontrol altına alınması lazım. Rönesans dediğimiz dönem "estetik uslup" olarak antik yünana dönüşü ile benzer ilkeleri tekrardan benimsiyor ama bu sefer kopyası olarak. Daha hızlı tüketilen ve kopyalanan ilkeler olması gerektiği için uzaktan inşalar var bu dönem. Hala genel geçen bir metrik sistem olmamamsı geometrik çözümlemeler ve şablonlar ve sözleşmelerle kağıda yansıdı. Artık mimar araziye gitmeden çevresini görmeden sadece çizimi yollayabiliyordu çünkü zaten tek amaca hizmet eden bir düzen isteniyordu. Kilisenin güçlenmesi karşısınde krallılar kendini tekrar güçlü göstermek için Sonsuza gidermiş gibi binalar istediler, büyük kutsalık ve ölçeklendirme görsel manipülasyonlarla yapıldı. Sömürgeler ve tüketim giderek arttı, çelik keşfedildi, cam güçlendirildi ve Sanayi Devrimi... Standartizasyon ! 1:n çizimler hayatımıza girdi. Daha hızlı tüketim yani daha hızlı üretim ! Doğal olarak güç dengeleri değişti. Savaş çıktı. Yıkım oldu. Totaliter rejimler öne çıktı. Tekrar Savaş oldu. Yıkım oldu. Yıkım ardından yeniden inşa ediilmesi gerekti. Hızlı hem de çok hızlı. Bu seferki inşa sürecinde sadece eskinin değil ama yeni bir algı benimsendi. Corbusier çıktı ve ölçek dediğimiz şeyi insan bedenine uyarladı. Le Modulor ! 1m değil insan bedeni temel alınır. Günümüzde ne oluyor ?
Küresel şirketler, büyük yatırım fonları, Neoliberal şehircilik, her yeri yeşile boyama... Küresel kapitalizm tarafından yönetiyoruz. Bu kurumsal kimlik mimarlığı (apple binaları !) uzaktan bilgisayar programarıyla yapılıyor. Bundan dolayı "ölçek" hakkında çok ciddi kafa karışıklığı var. Yapıyı tasarlarken ölçek dediğimiz şeyin hiçbir önemi kalmıyor tamamen her şeyden uzak bir yazılım ortamında hiç bir şeyle bağlantılı olmadan bir tasarım süreci gerçekleştiriliyor. Sonra istediğiniz ölçeğe göre çıkı alıyorsunuz. Gerçeklikten tamamen kopuk. 2D ve 3D arasında kalmış ama ikisinde de çözümlere çok kapalı çünkü hiç yaşamamış.
Özetle ölçeğe ihtiyaç duymamızın nedeni inşa ederken binayı kendimizin değil başkasına yaptırmaya çalışıyor olmamızdan. İnsan mimarlığı, mimarlık da insanı değiştiriyor. Bu döngüde insanın kontrol edilmesinin ve etrafındakilerden etkilenmesi çok olağan. Bu kontrol ve iletişim amacı da dolaylı yoldan her çağda güçlü olan ve olmaya çalışan dengelere göre değişiyor.
İnsan ölçeği dediğimiz şeyin bir sayı veya kağıt üstünde bir şey olmadığı kesin. Atmosferik bir şey ve hissiyat ile alakalı. Yaşamakla alakalı, hareketli ve değişken. Çünkü ayasofyada ruhani hissetmekte insana ve ölçeğine ait bir şey.
O yüzden bir kesitinize yanına bir sayı zaymak yerine içine insan koyarsanız her şey anlaşılıyor zaten insan ölçeği dediğimiz şey bence bu olmalı !


